Oyunlar > Masaüstü Rol Yapma Oyunları

Mage:The Sorcerers Crusade ( Oyun İlanı )

(1/1)

Findor:
Merhabalar Bendeniz Çağrı "Findor" PAÇİN

Kule insanlarına M:TSC oynatmak istiyorum.
Bu noktada aranan özellik olmasa da konseptimiz diğer mage yada wod sistemlerine göre biraz daha ağır olduğundan dolayı dikkat edilmesini istediğim noktalar

*Rp yapma konusunda sorun yaşamayan.
*Wod konusunda bilgili.
*Mage hakkında çok bilgi sahibi olmasına gerek yok.
*Haftada bir gün akşam üstü oyuna vakit ayırabilecek.
*Makara muhabbet elbet olacak ama zaman ve sınırlaması konusunda bilinçli olan.
*Karakterinin bildikleri ile oyuncu kişinin bildiklerini çakıştırmayan. Yani meta game'den uzak duran.
*Eğlence, muhabbet, aksiyon, gerilim gibi konuları işleyebilecek konseptte olduğuna inanan

 
Evren       : World of Darkness

Sistem      : d10

Konsept     : Mage The Sorcerers Crusade

Oyuncu      : Minimum  3
              Maksimum 4

Storyteller : Çağrı "Findor" PAÇİN

Unutmamalıyız ki gerçekten karanlık bir dünyada yaşıyoruz. Karakterinin kıymetini bilecek. Uzun soluklu bir serüvende macerandan maceraya koşacak neferler istiyorum.

Şimdilik bu kadar yeter. Bu mesaj altından yada [email protected] msn ekleyerek bilgi alabilir istek yapabilirsiniz.

Sevgilerle.


Findor:
M:TSC Prelüd - Giriş

Noelin kutsallığının rahminin bir köşesine yerleştiğinde o henüz 4 aylık evliydi. Ondan 10 yaş daha büyük olan Thomas Gifford nazik bir çiftçiydi…
Thomas onunla, sıcak bir yaz gününde sapsarı mısırlarla dolu bir tarlada karşılaşmıştı. Onun ufak, güneş yanığı ellerini nazikçe tutmuş ve kırmızı elbiseli güzel bayana, kırılgan bir gelini korumak istercesine sarılmıştı.
Kızın ailesi bu evlilikten memnundu. Fakat onları endişelendiren bir şey vardı. Melusine daha önce hiçbir erkekle göz göze dahi gelmemişti. Melusine, olduğu gibi biriydi…

Vişne ağaçlarının içersine, adeta saklanmış olan eski gri bir kilisede, bir rahip tarafından birliktelikleri onaylandı. Günışığının vurmasıyla kilisenin camlarından zemine düşen rengârenk ışıklar Melusine'in utangaçlıktan kızarmış yüz ifadesi ve saf beyaz gelinliği adeta bir bütünlük oluşturuyordu. Yeşilin ve amberin her yanı sardığı bu topraklarda kırmızı, Melusine'in en çok karşılaştığı renkti.

Kız konuşmak istediği vakit zorlukla konuşabiliyordu, babasının onun geleceği hakkında korktuğu bir başka mesele de buydu zaten. Onun anneannesi zaman zaman Melusine'e, onun narin ve bir insana kıyasla zor görülebilecek güzelliği üzerine şöyle derdi: "O bir peri olamaz", Melusine'in annesi ise şöyle devam ederdi: "Kutsal haçı onun diline doğru tut ve onun gerçeğini gör. O, erkeğine çok iyi kadınlık yapacak."

Doğruydu. Melusine güçlü bir kadındı ve vahşi hayvanlarla dolu yollarda yürümekten çekinmezdi. Kendisine tamamen yabancı olan topraklarda gündoğumundan güneş batana değin çalışırdı. O basit birisi değildi fakat dişiliğe karşı yabancılık çekiyordu. Zavallı küçük Melusine; oldukça zarif ve şiddetle azarlanamayacak kadar itaatkâr birisiydi.

Bayan Gifford olarak Melusine, öncelikle kaderine boyun eğmek durumunda kaldı. Thomas sert bir adam değildi ve Melusine'de onunla beraber bir ömür geçirmenin kendisi için iyi bir şey olduğunu hayal ediyordu. Bu yüzden Melusine Thomas'a karşı hep nazik olmaya çalıştı. Konuşma konusundaki problemini ise çözmeye çalışıyordu.
Melusine her ne kadar mırıltılı, sessiz bir dille konuşabilse de, aslında hayvanlarla onların dilinde konuşabilme gibi bir yeteneğe sahipti. Melusine'in bu gizli yeteneğinden haberdar olmayan diğer herkes ise onun bu konuşmalarına şahit olduklarında, onun hakkında ciddi anlamda endişe duymaya başladılar.

Evlerinin dar, bükümlü merdiven kısmının sonunda Melusine'in kendi odası vardı. Melusine burada her gece, kapı ve tahta gıcırtılarını dinler ve onlardan, kocasına olan yaklaşımı konusunda tavsiyeler alırdı. Melusine gaipten gelen bu tavsiyeleri zaman zaman sıkılarakta olsa sabır ve sükûnetle dinlerdi.

Bu durağanlık Noel gelene kadar böyle devam etti. Noel geldiğinde ise Melusine nedeni anlaşılmaz bir şekilde evden kaçmıştı…

*****

Melusine hayatı boyunca hep tekinsiz biri olarak tanındı. Her ne kadar dünya, göründüğünden çok daha engin, büyük ve hayal edilemeyecek bir yermiş gibi görünse de, tüm bu gizemler günün birinde onun tarafından keşfedilmeliydi. Melusine'in en büyük arzusu buydu.

*****

Melusine gecenin bir yarısı durmaksızın koşuyordu! Ne kadar zamandır koştuğunu kendisi de bilmiyordu fakat epey olmuştu. Ve zamanla, Melusine'in koştuğu topraklardaki o kır manzarası durgunlaştı, gerçekle bağlantısız bir yer haline gelmeye başladı. Bacaklarının iyiden iyiye hareket etmekte zorlandığı ve etraftaki ışıkların titreşerek donuklaştığı vakit, Melusine ilerlemeyi bıraktı, yere çömelerek oturdu ve şu anda tamamen yabancı olduğu bu topraklardan korkmaya başladı.

*****

Evliliğinden 4 ay sonraki o gece, Melusine bir melek görmüştü..Meleğin görüntüsündeki o tahmin edilemez yabancılık, Melusine'in içindeki korkuyu daha da arttırmıştı. Çünkü Melusine'in gördüğü her neyse, kiliselerin girişlerinde gördüğü, üzüntülü gözleri ve inik kanatları olan kutsal bir canlı değildi.
Melusine'in gördüğü, canlı ateşten ve rüzgârdan ibaretti. Çılgınca bakan gözlerinde dumanlı ateşler olan, uluyan sesinde insanın kalbini korkuyla dolduran bir eda vardı. Ve Melusine'in o ufak odasında, gölgelerden toplanarak korkutucu suretini açıkça ortaya koymuştu.

-----

Melusine asla hatırlayamayacağı bir rüyadan uyandığında, gözleri önce gölgeleri taradı. Arkadaki odadan gelen Thomas'ın horultuları rahatlıkla duyulabiliyordu.
Melusine korkuyordu ve odada şu anda yalnız olmadığını hissediyordu. Ve ardından odanın köşesindeki mavi parlaklığı ve odanın kapısının içinden geçerek öne doğru ilerleyen başka "birşeyi" fark etti. Melusine o şeyin arkasında sanki farklı bir dünyaya ait bir ışık huzmesinin yayıldığını hissediyodu. Melek ise etraftaki tüm gölgeleri kendi akkor maviliğine katmaktaydı. Ardından melek sağ elini kaldırarak Melusine'in kalbini işaret etti ve ona tıslayarak daha önce hiç duymadığı bir dilden bazı şeyler söyledi. Ateşin gümüş lisanı adeta meleğin dudaklarından ve saçlarından dökülüveriyordu.
Gerçekten etkileyiciydi fakat bir o kadar da korkutucu olduğu aşikârdı. Böyle bir varlık tanrının bir meleği olamazdı.

Karşısındaki varlığa korkuyla bakan Melusine, vücudu yatağın baş kısmına yapışana kadar geri çekilmişti ve yatağın gerisinde kendisine kaçacak yer arıyordu. Dışarıda ise yıldızlar binlerce kıpırtısız göz gibi gökte asılıydı. Binlerce gözün birleşimi olan tek göz tanrıya aitti ve sanki o da bu alametin kutsal olmadığını göstermek istercesine gözlerini dikmiş, olanları izliyordu. Melusine hayatı boyunca, yaşadığı doğaüstü olaylar karşısında hep uzaklardan kendisini gözleyen kusursuz bir varlığın olduğunu düşünmüştür. Şimdi de bu bilinmeyen güç kendisini ortaya çıkarmıştı.
Melusine’in odasında bulunan meleksi varlık ise, şimdiye kadar erkeklerin hayal dünyasını süsleyerek çalıntı bir yaşam yaşayan Melusine’in ruhu için gelmişti.

-----
Thomas, Melusine ile niçin evlendiğini hiç anlayamamıştı. Karısı onun başına hem üzüntü, hem de kilisenin öfkesini getirmişti… Ne olmuştu da Melusine evden kaçmıştı?

*****

Thomas, üryan bir uykudan uyanarak, karısının odasına doğru ayaklarını sürte sürte ilerledi ve karşısındaki kapıyı açık buldu. Kış soğuğu tüm odayı ayaza çekmişti ve soğuk, eşyalarda dâhil odanın her yerine işlemişti.

Melusine ise odasında yoktu. Pencereye doğru yanaşan Thomas karşısındaki tarla düzlüklerinin çok ilerisinde karanlık bir siluetin uzaklaşmakta olduğunu gördü ve bu uzaklaşanın kendi eşi olduğunu anladı. O anda Thomas’ın kalbine adeta soğuk, sert ve kuru bir darbe indi. O iyi bir erkekti fakat terkedilmişti. Melusine’e karşı hissettiği yabancılık duygusunun acı yüzüne şimdi tanık olmuştu.

“O, sürüden biri değil” dediler Thomas’a, Melusine’in peşinden koşmaya başladığında. Ve onu giysilerinden tutup durdurdular. Komşuları Thomas’ın evinin ön kapısının kırılmasıyla uykularından uyanmışlardı. Gece vakti rahatsız edildikleri için olanlara karşı hoşnutsuzdular ve muhafızların harekete geçmesi için alarm zillerini çalmışlardı. Melusine’in kaçması ile kargaşa her yanı sarmıştı, o ise soğuk havanın etkisiyle kendisini hiç ilerlemiyormuş gibi hissediyor, yine de yoluna devam ediyordu.

*****

Kasabalılar Melusine’i uzun süre takip ettiler. Melusine kasabanın tamamını katederek kilisenin olduğu bölgeye ulaşmıştı. Yaşlı Mag isimli rahibe onu, kilisenin haraptar mabedinin içinde, delirmiş gibi bir halde yerde yatarken buldu ve kasabalılar Melusine’i alarak tekrar evine götürdüler. O götürülürken Thomas ise Melusine’in o halini gördükçe tüyleri ürperiyor, huşu içersinde eşini neyin bu hale getirdiğini düşünüyordu. Eve vardıklarında kasabalılar Melusine’i odasına bıraktılar, pencereleri sıkıca kapayarak kilitlediler.

Yatağında tir tir titrerken Melusine komşuların evden ayrıldığını duydu. Sarı, kızıl kandiller ve meşaleler birer birer tarlalardan uzaklaşarak ortadan kayboldu. Ardından Thomas’ın mutfaktan gelen sert ayak sesleri duyuldu. Thomas odasına girdi ve ayak sesleri durdu. Ve sonra evin içersindeki ve dışarısındaki böceklerin daha gizli kalmış seslerini duymaya başladı. Odun parçalarının son çatırtılarını bastırarak Melusine’in kulaklarına doluyordu bu sesler. Ona tekrar bir şeyler söylemeye başlamışlardı işte.

Ve en sonunda da Melusine, öteki odadaki kocasının derin iç çekişlerini duydu. Thomas ağlıyordu.

-----

O işaretlenmişti ve kaderinden kaçamazdı. Bu renksiz banal dünyada damarlarında akan kan bile simsiyahtı.

Melusine başını pencerenin soğuk camına yasladı ve gece boyunca yaşadıklarını hatırlayarak ağlamaya başladı…

Navigasyon

[0] Mesajlar

Tam sürüme git