Oyunlar > Masaüstü Rol Yapma Oyunları

For the Queen's Land

<< < (8/9) > >>

ergil:
Çoğu büyünün ve duanın işlemediği, her saldırısında bizi ölüme biraz daha yakınlaştıran güçlü bir düşman, bütün bu süre zarfında korumaya çalıştığımız ve önü altın yığınlarıyla kapanmış kapıdan geçirip güvenli olduğunu düşündüğümüz bir yere emanet edebileceğimize inandığımız küçük bir çocuk, korku, heyecan…

Uzun bir dövüşün ardından Siwion’un varlığını hissettiren kudretin yardımı ve isabetli vuruşlarla kayıp yaşamadan alaşağı edilebilen kudretli bir ejderha… Hele o asit saçan pis nefesi… Neredeyse Adrien ve Hawk’u öldürüyordu.

Epey bir uğraştan sonra önü kapanmış kapının önündeki hazineyi boşaltıp altın kapıyı açabildik. Çekinerek geçtiğimiz kapıdan içeri girdiğimizde gördüğümüz manzara ise nefes kesiciydi. Her yer beyaz mermer; merdivenleriyle, geniş salonlarıyla, kuleleriyle muazzam, uhrevi bir mekân…  Tüm yara beremizin iyileştiğini hissettiğimiz ve huzurla dolduğumuz bu yerde bizi karşılayansa büyük savaşçı, Goldfish’te yitirdiğimizi sandığımız Altın Leydi Sola oldu. Burası ya cennetti ya da ona bir basamak kalan bir yer; Tanrıların evi. Her zaman Tanrıların oyunlarından bahseden Adrien bile büyülenmiş gibiydi. Oğlunu sağ salim getirdiğimizi gören Altın Leydi’nin müteşekkirliği vakurluğunu bastıramıyordu ama mutluluğu her halinden belliydi. Çocuğun saçlarını okşayıp vedalaşırken annesine ulaşmadan yaptığı son hareket ise ne kadar kudretli ve kutsal bir varlık olduğunun göstergesiydi: ellerinin içine doğru üfleyip altın bir ejderha figürini yarattı.

Oğlunu karşılayıp, emin ellere teslim ettikten sonra Sola bize merak ettiğimiz bazı konularda az da olsa bilgi vermekten de geri kalmadı. Şeytani ordunun üyeleri ve amaçlarını anlatınca bize zamanında Shea’nın kafasından alınan bir tacın undead ve lycanları kontrol edebilir olduğunu, bunun nerede olduğuna dair bir bilgiyi de İmparatorluğun bittiği noktada, karanın sınırında bir bataklığın ucunda yaşayan yüksek sınıftan bir melek olan Warden’ın verebileceğinden bahsetti. Umarım Sola’yı tekrar görebiliriz.

Tekrar altın kapıdan dönüp kapının arkamızdan mühürlendiğini duyduktan sonra tünelden ve sudan geçip yukarı çıkmadan ölü Ejderhanın hazinesini inceleme fırsatı da bulduk. Paralar, altın ve gümüşten yapılma mücevherat ve giyecekler, ama en önemlileri kabzasında yakut bir taş bulunan ve Kaholi rahipleri tarafından kullanılan electum tören hançeri, som altından Siwion heykelciği, İmparator’un öldürdüğü eski krallıkların 7’sinden biri olan Zalelion’un kralının mücevher kaplı altın tacı, Kahraman’ın Ölümü’nü tasvir eden eski bir tablo. Alabildiğimizi alıp dışarı çıktık. 

Dışarıda Tom, Bishop ve Info Guy’ın da bulunduğu grup tarafından katil elfin –ki sonradan bir Legathus olduğunu öğrendik-  ve şehir dışında kap kurmuş lycan ordusunun ortadan kaldırılmış olduğunu öğrendik. Hemen yola koyulmamız gerekiyordu; gideceğimiz yeri tam olarak bilmediğimizden ışınlanma şansımız yoktu, ancak dostlarımızın kampında buraya gelirken kullandıkları çok makul bir ulaşım aracı vardı. Aşağıda ele geçirdiğimiz ganimetlerin bizim için Kule’ye taşınmasını garanti ettikten sonra harekete geçtik.

Buradan 320 mil uzakta yer alan bataklıkların yakınına griffonlar ile uzun bir uçuş yaptıktan sonra, birkaç saat içinde aradığımız bataklığa ulaştık. Önümüzde yer alan nehir ve yıkık köprü çevresinde wererat ölüleri mevcuttu. Muhtemelen çok başlı bir hydra tarafından katledilmiş yaratıklardan çevrede daha başka olma ihtimali ya da o hydra ile karşılaşma olasılığına karşı hızlı hareket ederek bir tepenin üstünde gördüğümüz ve aradığımız kişiye ait olduğunu umduğumuz penceresiz bir eve doğru yönlendik.

Evde yaşayan Warden’in bir Solar olduğunu anladığımızda yaşadığımız şaşkınlık, onun hasta gibi, sanki aklını yitirmiş gibi olmasını fark ettiğimizde bir kat daha arttı. Ondan öğrenebildiğimiz yegâne şey uzun zaman önce Lenia Kralı Blacktalon’da, Kralları bir arada tutan kişi olması beklenen Komutanların Efendisi ünvanına bağlı olarak bulunması öngörülen –ve aradığımız taç olabilecek- bir tacın; şu an, birkaç gün sonra Krallıklar Meclisi’ni yönetecek, şu anki savaş şefi Lady Leara’da olduğuydu. Bir sonraki adımımız belli gibiydi…

ergil:
Ertesi sabah… Krallıklar Meclisi’ne 4, Cinder’ın felaketine 5 gün kala…

Acaba Cinder, artık Born of the Gods’un ulaşılamaz olduğunu biliyor muydu, bundan haberdar olarak planlarını ne yönde değiştirecek, nereye, kime zarar vermeye çalışacaktı?

Warden’ın yanından ayrılıp Pendragon’un Kulesi’nin hemen önüne ışınlandıktan sonra içeri girdiğimizde bizi her zamanki gibi kahya karşıladı. Etrafta kimseler yoktu; Info Guy, Rhen, Claire, Ki (Wo), Hayawatta… Bir tek Edgar’ın kuzeye, ormanlara doğru gitmiş olduğunu öğrenebildik. Sevindirici bir gelişme ise Ejderhanın hazinesi Kule’ye ulaştırılmıştı. Çok inceleyememiş olduğumuz tabloyu gözden geçirdiğimizde, resimde, ortada yüksek bir tepe üzerinde duran altın zırhlı bir Paladin’in yere kılıcını saplamış olarak durduğu görülüyordu. Bevar adlı biri tarafından resmedilmiş Heroes’ Doom tablosunda Paladin’in iki yanı iki farklı durumu betimliyordu: bir tarafta karanlık, koyu renkler, çirkin kuşlar; diğer tarafta aydınlık, güneş ve güzel figürler…  Yapacak çok bir şey yoktu, birilerinin dönmesini bekleyip, bilgi alıp, bilgi vererek hamle yapmamız gerekiyordu… Yattık, kalktık…

Sabah kahvaltıya indiğimizde karşılaştığımız manzara bizi dehşete düşürdü. Kule’ye dönmüş olan Infoguy Mahşer Kalesi yakınlarında 5 Legathus takibinde oklanmış ve ağır yaralanmıştı. Dediğine göre Ash’i öldürmüştü. Bana baktığında bir gariplik sezdi. Kontrol ettiğinde Cinder’ın benim kontrolümü ele geçirmiş olduğunu söyledi. Herhangi bir tehlikeye karşın bize Cinder ve Slither’a karşı bir mücadelede işe yarayabilecek bir bıçak verdi, bir mana blade. Söylediğine göre bunlardan toplamda 13 tane dövülmüş ve Kaholi’nin büyücülerine karşı kullanmak için yapılmış bir silah. Bu silahla yara aldıklarında hayatları boyunca büyü yapma yetilerini kaybedebilecekleri söylentisi varmış. Bu durumla ilgili bilgi alabileceğimizi ve Lady Carrigan’ın da hala yanında olmasını umarak Lady Blacktalon’un kalesine ışınlandığımızda karşılaştığımız manzara daha da dehşet vericiydi. Bina yanıyor, etrafta cesetler yatmış bizi bekliyordu. Kâhya ve Lady’nin macera ekibi katledilmiş; Blacktalon yerde, yaralı yatıyordu. Kısa bir keşiften sonra mevcut tüm artifactlerden sadece Shea’nın gözünün alınmış olduğunu görüp vakit harcamadan Suar köyüne yol aldık. Durumu yetkililere haber verip gerekli bazı ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra, Shinn’in adasına, Lady Carrigan’ın kalesine ışınlandık. Günün karı Hawk’un edindiği yeminli yay (Oath Bow) oldu.
 
Blacktalon’u Carrigan’a emanet edip, tacın akibeti ve Cinder ‘ın hâkimiyeti hakkında bilgi aldık. Taç, Alek Soldaria’nın hükmettiği tarafsız bölgede Soldaria malikânesinde yapılacak toplantı yerine götürülmüş ve muhtemelen kullanılıyormuş. Cinder’ın ise çevresine bir kafes örülmüş; her şeyi sayemde görüyor, bedeni bedenimin içinde ama ruhu değil, yakında kontrolü ele geçirecek bir fırsat kolluyormuş.

Bunları duyar duymaz ve Lady Blacktalon’un sağlığına kavuşmasını görür görmez Kraliçe Ariel’e rapor vermek için Siwion’s Footsteps’e ışınlandık. Meclis’e gidiş ile ilgili görüşmeli, hazırlıklarımızı bir an evvel tamamlayıp yola koyulmalıydık.

Kraliçe’nin huzuruna çıktığımızda bizi bir sürpriz daha bekliyordu. Daha önceki borçlanmasına binaen toplantıya Septer of the Kingdoms’ı taşıyarak Devi katılacak, bize de O‘na eşlik etmek düşecekti. Yola koyulmadan bir de Siwion’s Rest’e uğrayıp bilgi almayı düşündük. Cinder’ı rahiplerin yardımıyla içimden çıkarmak pek mümkün gözükmüyordu. Leara’nın ise, en üst seviye Siwion rahibi IV. Aldor’dan sonra krallıklarda sözü geçen ikinci kişi olduğu gerçeğiyle yüzleştik.

Bir sonraki durağımız, bazı şüpheleri gidermek ve kayıp göz ile ilgili görüşmek için Kâhin’di, ama orada olmadığını gördük; ancak muhtemelen buradan sürüklenerek götürülmüş gibiydi.

Olaylar ile ilgili şüphelerimiz arttıkça merakımız ve endişemiz de artıyordu. Bu nedenle biraz daha bilgi alabilmek umuduyla, Siwion’un yardımıyla Lady Blacktalon’un mefta kâhyasının cesedinden bilgi alabilme umuduyla gömülü olduğu Suar’a ışınlandık. Öğrendik ki gördüğü, anlamadığı bir dilde konuşup, alevler saçarak etrafına zarar veren; onu ve diğerlerini kılıçla öldüreni tek kişiyi (erkek) tanımıyordu. Belirleyici şeyler, üzerinde çeşitli zamanlarda kaybolan asa, ipek pelerin, cübbe ve altın göz olduğuydu.

Gece Suar’da konakladıktan sonra bir sonraki gün Meclis’in yapılacağı Soldaria’ya yolculuk için hazırlandık…

Bay V:
İyisiyle kötüsüyle bu campaignin sonuna geldik arkadaşlar. Benim ilk bu kadar uzun soluklu GM'liğim oldu. Bütün acemiliklerimi oyuncu arkadaşların affedeceğini umuyorum. Birlikte başlayıp bitirdiğimiz güzel bir hikaye çıktı ortaya. Umarım ki ileride bi akşam içerken geyiği yapılacak yeterince anı olmuştur. Dinleyen herkesin kulaklarına, bilmeceleri çözen beyinlerine, zarı sallayan bileklerine, her pazartesi Kule'ye getiren ayaklarına sağlık.

------ FOR THE QUEEN'S LAND ------

Yazan & Yöneten - Yakup Çakmak

Defenders of the Crown:
Kyle Lena - Yener Rüştü Mercanköşk
Hiawatha ve Estus - Semih Alp Uğurlubaş
Adrien the Wary - Burak İstemi Sonbudak
Hawk - Göker Emrah Erol
Argain - Atacan Emre

NPC'ler ve onların var olmasına katkıda bulunanlar:
Kraliçe Ariel Frostwhisper ve Claire the Bard - Ekin Alıçlı
Voo/Ki - Semih Uğurlubaş
Tom/Shark - Emre Araşlıklar
Bishop - Asım Mert Seyfioğlu
Lisää Blacktalon ve Diane the Lightbathed - Pınar Sevgi Halkaoğlu
Rhen Pendragon - Arda Önen
Bay S - Alper Baran Sözmen
Kakita Kanbei - Semih Uğurlubaş

Gerçek Kötüler:
Shinn - Görkem Ataözü
Drak'hor Frostwhisper - Erkin Ülvan
Cinder - Yiğit Gök
Fiddler - Taha Talip Türkistanlı
Crawler - Doruk Deniz İlmenöz
Ash - Doğan Büyükışık

Oyunları yazmamda katkıda bulunan, fikirlerinden, benimle paylaştıklarından ilham aldığım herkese başta Hüseyin Ruhi Küçük olmak üzere sonsuz teşekkürler. Bugüne kadar bana oyun oynatmış ya da benimle oyun oynamış herkesin bana verdiği fikirler doğrultusunda ortaya çıkan bu uzun soluklu projede herkesin yeri bir diğerininki kadar büyük.

Oyunlara uzaktan yakından, içinden dışından katkıda bulunan herkese, özellikle bütün Kule Sakinleri Rol Yapma ve Strateji oyunları topluluğuna teşekkürler.

burock:
BBYakubu...

tesekkurler herkese. shinn 3 hp ;)

Borealis:
Shinn ölmez, Adalar Dükalığı bölünmez!

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

[*] Önceki Sayfa

Tam sürüme git