Merhaba Ziyaretçi

Gönderen Konu: Görev Raporları  (Okunma sayısı 2045 defa)

Büçkün

  • Moderator
  • *
  • İleti: 159324
    • E-Posta
Görev Raporları
« : Kasım 29, 2018, 10:58:08 ÖS »
Görev raporlarını bu başlık altında yazalım.
« Son Düzenleme: Kasım 30, 2018, 09:05:05 ÖÖ Gönderen: Arias »

Lucifer

  • Kerberos Kompany
  • *
  • İleti: 127
    • E-Posta
Ynt: Görev Raporları
« Yanıtla #1 : Aralık 01, 2018, 12:34:12 ÖS »
Karnaklı Easoltas Bildirir:

Dün Ludo ile çıktığımız görevde Büyükgöl Anonim Şirketi bölge sorumlusu Lilda Nefes Hanımefendi tarafından ismi bilinmeyen bir adadan Valdemar isimli bir kalkan getirmemiz istendi. Lilda hanım gerçekten çok zarif, kibar ve bize karşı çok cana yakındı. Odasında gördüğümüz süslemelerden anladığım kadarıyla da sadık bir Eas takipçisi kendileri. Efsaneye göre kalkan Adil Selles'in sadık komutanlarından birine aitmiş. Bize kalkanın adanın neresinde olabileceği ile ilgili bilgiler verdi. Nariel Tangölgesi isimli çok hoş ve kültürlü bir hanımefendi ve iki lejyoner de bize görevde eşlik etti. Brynhilde'nin üzerinde ejderha kafası tasfirleri olan bir yay gördüm ve şüphelendim. Kollarını kontrol etmek istedim. Önce biraz diklendi ama sonra kollarını açtı. Herhangi bir habis dövmeye rastlamadım. Ejdergöz olmadığından emin olduktan sonra hep birlikte yola çıktık.

Adada bir kanyondan geçip bir mağaraya ulaştık. Mağaranın içerisinde taş birikintileri, yerlerde de kanla çizilmiş halkalar, çizgiler ve semboller vardı. Onları incelerken birden etrafımız tuhaf bir bitki tarafından sarıldı. Yoğun bir çatışmanın sonucunda bitkilerden bir çoğunu alt ettik. Geri kalanlardan da uzaklaşıp yerdeki kanlı çizgileri takip ederek başka bir mağara oyuğuna geçiş yaptık. Burası başka bir yere açılmayan, çok yüksek tavanlı, içerisinde dev bir taş anıt bulunan, yerlerde sudan toprağa topraktan suya akan bir yaşam döngüsü tasvirleri bulunan bir odaydı. Yerlerde ise yumurta kabukları vardı. Belli ki burası bir zamanlar su şeytanlarının doğum noktasıydı. Çünkü içeride de su şeytanı iskeleti görmüştük. Odanın içerisinde denize açıldığını tahmin ettiğimiz bir oyuk vardı. Yerdeki oyuk bir su birikintisi şeklinde gözükse de içerisinde bir geçit olduğunu farkettik. Ben biraz önceki çatışmanın hiddetinden hala sıyrılamamıştım, o sırada hala yerdeki sembollerin anlamını çözmeye çalışıyordum. Bu kısımları öfkemden dolayı biraz silik hatırlıyorum. Tanrı özümü bağışlasın. Sonra Nariel Hanımefendi ve Ludo su birikintisideki geçidin nereye açıldığını görmek için suya girmeye karar verdiler. Kanlı çizgiler bu geçide doğru ilerliyordu. Zırhlarını çıkardılar. Bellerine birer ip bağladık. Nariel Hanımefendi tüm zerafetiyle suya girdi. Ludo da peşinden takip etti. Bir süre sonra ikisini de geri çektik. İçerisi çok karanlık olduğu için nereye açıldığını görememişler. Ludo da az kalsın boğuluyordu.

Mağaradan çıkıp ormanın içine ilerleme kararı aldık. Çıkmadan da tapınakta inceleyebilmek için anıttan bir adet değerli taş aldık. Sunaklarına saygısızlık etmemek için yerine kendi Eas bilekliğimden bir güneş sembolü bıraktım.

Amacımız hala bize tarif edilen girişi bulabilmekti. Söylenene göre bir tepenin yamacında bulunuyordu. Ormanda bir süre ilerledikten sonra Nariel Hanımefendi ağaca çıkarak tepeyi görmeye çalıştı. Başardı da. Biraz yolumuzu kaybetsek de bir şekilde önce tepeyi sonra da girişi bulduk. Fakat oraya gelene kadar bir çok iğrenç kokulu bitki ve sarmaşıkla karşılaştık. Belli ki bu iğrenç varlıklar tüm adayı sarmıştı. Tek bir hayvan bile yaşamıyordu artık burada. Geçitten içeri girdiğimizde içeride daha önce büyük bir savaş yaşandığını farkettik. Goblinler ve insanlar arasındaydı. İçeride de bir ayı uyuyordu. Yanımdakilerin saldırmamak için beni ikna etmeye çalıştıklarını hatırlıyorum. Bu kısımlar biraz silik. Sessiz bir şekilde etrafından yürümüye çalışırken ayı ayağa kalktı. Ağzı yüzü tuhaf bir haldeydi. Uzun bir dili vardı ve her yerinden irin akıyordu. Bize doğru kükredi. Ben de ona geri bağırdım. Sonrası yine karanlık benim için. Öfkeden kendimi kaybettim. Kendime geldiğimde ayı ölü bir şekilde yerde yatıyordu. Üstümüz irinle kaplanmıştı. Etrafı biraz arayınca kalkanı da bulduk. Sonra geldiğimiz yoldan geri dönüp tekneye ulaştık ve kasabaya geri döndük. Lilda Hanım bizi büyük bir sevinçle karşıladı. Bizimle yine iş yapmak istediğini söyledi. Ödememizi aldıktan sonra tapınağa geri döndük.

Bir rica: Nariel Tangölgesi Hanımefendi tapınağın kitaplığından yararlanmak istediğini söyledi. Bunun sizin için de uygun olup olmadığını sormamı istedi. Eğer lütfedip izin verirseniz çok müteşekkir olurum.

Sonsuz hürmet ve sevgilerimle,  Karnaklı Easoltas.
 
« Son Düzenleme: Aralık 01, 2018, 12:59:22 ÖS Gönderen: Lucifer »

Lucifer

  • Kerberos Kompany
  • *
  • İleti: 127
    • E-Posta
Ynt: Görev Raporları
« Yanıtla #2 : Aralık 13, 2018, 11:49:47 ÖÖ »
Karnaklı Easoltas bildirir:

Közlü iksir dükkanının sahibi Meiken Kayakapı tarafından açılan göreve katıldım. Görevde amacımız Su Halkı'ndan bir dostumuzu daha önce gidip incelediğimiz ritüel mağarasına götürerek davranışlarını incelemekti. Benim göreve asıl gitme amacımsa bu dostumuzun sağlığından endişe etmem ve dini inançlarıyla ilgili bilgi almak için iletişim kurmaya çalışmaktı.

Sabah limanda buluştuk. Balık dostumuz büyük bir tahta kasanın içindeydi. Meiken elimize bir takım değerli taşlar verdi ve yaratığı dışarı çıkardığında bu taşları ona sunmamızı istedi. Elleri zincirli, ayakları prangalı ve ağzı demir plakayla kapalı dostumuz dışarı çıktı. Saldırgan görünmüyordu. Görünen o ki Meiken de varlığa elinden geldiğince iyi bakıyordu. Taşları tek tek varlığa sunduk. Bu sırada isimlerimizi söyledik. Parlak taşlardan çok hoşlandığı belli oluyordu. Aldığı taşları üst üste yığarak daha önce gördüğümüz sunağa benzer bir yapı oluşturmaya çalıştı. Meiken varlığa Wulu Wulu ismini koymuş. Görünen o ki dilimizi biraz anlayabiliyor. İşaret diliyle de anlaşılabiliyor. Yanımızda bulunan şifacı Gwena, Wulu Wulu'nun yaralarını kontrol edip merhem sürdü. Balık dostumuz halinden memnun görünüyordu.

Bir süre sonra gemiye binip adaya yolculuk etmeye başladık. Nariel Hanımefendi ve ben Wulu Wulu'nun yanında yolculuk ederek onu biraz gözlemledik.

Adaya geldiğimizde topluca kayıkla kumsala indik. Balık dostumuz adayı tanıyordu ve çok heyecanlanmıştı. Hemen ritüel mağarasına giriş yaptık. İçerideki habis bitkinin daha da büyüdüğünü ve ikinci bir bitkinin daha oluştuğunu gördük. Etrafından dolanmaya çalıştıysak da bitki yine canlandı ve saldırdı. Dallarına basıldığında harekete geçiyor. Bizde ona saldırdık ve yok ettik. Gerçekten savaşmaktan büyük keyif aldığım bir yaratık. Saldırdıkça daha çok saldırası geliyor. Sonra ikinci bitkiye doğru koşup onu da yok edelim dedik. Ben tamam deyip koştum. Diğerleri biraz arkada kaldılar nedense. Korktular herhalde. Bir anda yalnız kaldım  Bir süre onunla da savaştıktan sonra onu da yok ettik. Bir ara polen saçarak patlayan bazı çiçekler bize tuhaf hisler yaşatsa da çok sorun yaşamadık.

Ana seramoninin yapıldığını düşündüğümüz, değerli taşlarla bezeli bir anıt olan alana geldik. Wulu Wulu kendi yanındaki taşları anıta eklemeye başladı. Sonra ona arkadaşlarının nerede olduğunu sorduk. Bir şekilde anlaştık. Alandaki bir su kanalına girdi. Belli bir süre sonra büyük bir grupla geri döndü. İçerisinde diğerlerinden farklı olduğu her halinden belli olan yaşlı bir balık daha vardı. Önce anıtın etrafında diz çöküp bir takım taşları anıta yerleştirdiler. Yaşlı balık da büyük bir taşı anıtın üst tarafına yerleştirdi. Diğerlerine sürekli bir takım emirler veriyordu. Ne söylediğini anlayamıyorduk. Bize bir şişe uzattı. Sırayla bize içirdi. Bir takım vizyonlar görmeye başladık. Yerlerdeki çizimler bir anda daha anlamlı hale gelmeye başladı. Aslında tüm bunlar bir hikayeyi anlatıyordu. Bu varlıklar çok uzun bir zamandır habis bir varlıkla savaşıyorlar fakat büyük kayıplar veriyorlardı. Verdikleri kayıpların ruhlarını taşlara aktarıyor, güçlenerek yeniden saldırıyorlardı. Başarılı olana kadar savaşarak en sonunda çok güçlü ruh taşları sayesinde savaşı kazanmışlar. Fakat sonra insanlar gelmiş. Onlar da değerli taşları seviyorlarmış. Goblinlerle savaşıp onları topraklarından sürmüşler. Goblinler de adalara yayılmış ve bu değerli taşları çalmışlar. Çalınan dört ruh taşı adadaki habis varlığı hapsetmekteymiş fakat artık burada olmadıklarından lanet yeniden adaya yayılmış. Yaşlı balık bize bu alanın Su Halkı'na ait olduğunu, taşları bulmamız gerektiğini, kendilerine zarar veren bu şeyin bize de zarar vereceğini söyledi. Barış için geldiğimizi söyledik, kendi aramızda ittifak anlaşması yaptık. Tapınaktan getirdiğim Eas bannerını iyi niyet göstergesi olarak hediye ettim. Tüm bunlardan sonra kasabaya geri döndük.

Anlaşılan o ki bu dört ruh taşının bir an önce bulunması büyük önem arz etmekte. Teğmen, Thalmir ve Adi Korsan Kaptan Sözde Vali Wizez'le konuşarak acil harekete geçilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Su Halkı'na artık Su Şeytanları denmemesi, onlarla savaşılmayacağını da vaazlarımızda halka söylemeliyiz. Türümüz dışında bir halkla iyilik üzerine bir ittifak kurmuş olmanın heyecanı içerisindeyim. Belki bu durum korsanlara bile ders olabilir, kim bilir...

Sonsuz hürmet ve sevgilerimle, Karnaklı Easoltas.

Lucifer

  • Kerberos Kompany
  • *
  • İleti: 127
    • E-Posta
Ynt: Görev Raporları
« Yanıtla #3 : Aralık 14, 2018, 02:09:47 ÖS »
Karnaklı Easoltas bildirir:

Teğmen Vlad tarafından düzenlenen habis yaratık öldürme görevine katıldım. Bu sırada kasabaya yeni gelen bir adamla tanıştım. Dilimizi çok iyi konuşamıyordu. Adi Korsan Kaptan Sözde Vali Wizez ona tapınak çekiçcisi gibi bir şeysin sen demiş. İnsanlara kafasına göre rütbe vermiş. Korsana haddini bildirmek gerekmekte.

Hazırlıklarımızı tamamlayıp Sulak Dağ'a doğru yola çıktık. Antas bize yol gösterdi. Bir süre öldürmeye gittiğimiz varlığın en son görüldüğü mağara ve tepede dolandık. Yerde habis goblinler tarafından öldürülmüş sıradan goblin cesetleri bulduk. En sonunda mutasyon geçirmiş, elinde bir büyü asası taşıyan, büyü yapabilen, tuhaf bir eldiven takan bir trolle karşılaştık. Troll etraftaki goblinlerin ruhlarını asasına çekerek onları öldürdü. Aramızda korkudan bir süre kaçanlar oldu. Biz korkmayanlar ise trolle saldırdık. Troll asasını yere saplayıp bana kafa atmaya çalıştı. Boynuzlarını bana doğrultup koşmaya başladı. Evet boynuzları vardı. Ben ve teğmen yaratıkla savaşırken Antas trollün asasını eline aldı. Yaralarının iyileştiğini gördük. Yaratığı öldürdüğümüzde hem troll hem de asa kendi kendine yanıp kayboldu. Geriye yalnızca elindeki eldiven kaldı. Bir süre elimize alamadık. Eldivenin karanlık bir aurası vardı. En sonunda Antas eline almayı başardı. Eldiven onu ele geçirdi. Eldiveni taktığında bambaşka bir insan haline geldi. Bir şekilde ikna edip eldiveni çıkarttırdık. Daha sonra Derya denilen aşağılık korsan ve Vlad'la birlikte eldiveni alıp tapınağı inceleme amaçlı getirdik. Tapınaktaki Ishu rahibi bunun ejderha derisinden yapılma efsanevi bir eldiven olduğunu söyledi. Ishu tarafından bir düş yolcusuna hediye edilmiş ve koruma gücüne sahipmiş. Daha sonra kara ejder aileleri tarafından ele geçirilip kara büyüyle kirletilerek habis bir nesne haline getirilmiş. Ishu rahibi lanetin kaldırılabileceğini söyledi. Eldiveni tapınaktaki en güvenli kasaya kilitledim. Kendi iradesi olduğu ve insan zihnini manipüle edebildiği için başında nöbet beklemekteyim. Bu durumun acilen çözülmesi için olağanüstü toplantı talep etmekteyim.

Sonsuz hürmet ve sevgilerimle, Karnaklı Easoltas.

Lucifer

  • Kerberos Kompany
  • *
  • İleti: 127
    • E-Posta
Ynt: Görev Raporları
« Yanıtla #4 : Aralık 25, 2018, 11:25:55 ÖÖ »
Karnaklı Easoltas bildirir:

Dün çıktığım görevde Teğmen Vlad, Bryinhilde ve genç bir korsanla birlikte Dunhark Klanı'na ait bir kalkanı sahiplerine yani cücelere teslim etmek için yola çıktık. Sürdüğümüz iz bizi Kırık Yelken adasına kadar götürdü. Macera takdir edersiniz ki çok uzun sürdü. İki gündür bu kalkanın peşindeyiz. Sonuç olarak kalkanı gizli bir geçitte, canlanan dev bir heykelin üzerinde bulduk ve heykeli alt ederek kalkanı aldık. Brynhilde heykelin yakınında bulduğu közlü bir yüzüğü takarak heykele emir verdi ve silahlarını bıraktırdı. Yoksa heykel teğmen ve beni bile aşan bir güce sahipti. Gözlerinde taşlar olan bu heykeller bağlı oldukları bu tarz közlü malzemelerle kontrol edilebiliyormuş. Sonuç olarak kalkanı teslim ettik. Cüceye bana plate bir helmet yapabilir misin diye sordum. Gagama da uygun bir helmet yaptılar. 30 altına bağladık. Parasını verdim.

Görevde önemli bir detay vardı. Daha önce haydut kampının bulunduğu o isimsiz yerde bir köz çıkarma sunağı yapılmış. Fakat çok acemice yapılmış. Bilmeyen birilerinin birilerini sunakta öldürerek vücudundan köz çıkarmaya çalıştığı kesin.

Nariel meselesine gelince... (Thalmir'e 3 parşömen dolusu beddua, yer yer el yazısı bozulmuş, kağıda mürekkep dökülmüş, bazı yerlerde Sargasça küfür yazılıp üstü karalanmış) Yani demem o ki Başrahibem, eğer benim adım Easoltas'sa bu saatten sonra kadersiz denilen o it sürüsüne ve thalmir denilen o kanı bozuğa bu kasabada rahat verirsem Eas yüzüme bakmasın, Papaya bereketimi kessin, Hahat kılıcımı kırsın, Belit zihnimi bağlasın, Tarru soyumu kurutsun.     

Sonsuz hürmet ve sevgilerimle, Karnaklı Easoltas. (İmza kanla atılmış, kan yemini ettiği anlamına gelir)